Banu Alten
Kategori
Hakkında
- Eserler
EVRİLME (TO EVOLVE)
Oysaki karanlıklar aydınlığı, aydınlıklar karanlığı öldürürdü.. Evrilmeyi bekleyen zıt kutupları asla dönüşemeyecek simyalarının ayrılığına düştü.. Even though the darkness would kill the light and the light would kill the darkness.. The polar opposites waiting to be inverted, fall into the separation of their alchemy never to be metamorphosed..
AYRILIK / SEPARATION
Kimi bir kitabı açıp tekrar tekrar okumayı severdi.. Kimi hiç okumamayı.. Kimi resimlerine bakmayı.. Bense en derinleri görene kadar okurdum, Sindirerek okuyuşumdandır belki geriye dönüp bakmayışım.. Bittiğinde önce saygı duruşumu sunardım kapanan kapağa, her güne zihnimde yanacak bir sayfa adardım, öldürdükçe geçmişi bir adım daha yakındım bu güne, yarına ve özgürlüğüme..Oysa bende istemezdim böyle olmayı, hikayeleri gitmeler üzerine kurmayı.. Benden gidenlere karşılık hep bir gidişte bendendi sanki.. Yoldaşlarımdan öğrenmiştim gitmelerden doğmalar gelirdi, kendine doğardı insan.. Yeni kutusunda yeni rengi ile.. Okunmaya değecek olan ve bitmeyecek bir hikayeye uyanıştı bu.. Anlamlar düştüğünde gitmek sadece gitmekti çünkü.. Bin düşünce yerine bir eylem koymaktı gidebilmek.. Some liked to read a book over and over again. Some never read. Some only looked at the pictures. Me, I was reading until I could gaze deep into it. Maybe absorbing everything was the reason I never looked back. When a book finished, I would stand in silence for the closing cover, to every day I would a devote a page to be burned, as I killed the past I was closer to today, tomorrow and my freedom. In fact I did not ask to be like this, to build my stories on farewells. Against every departure away me, I was having a departure from myself. I learned it from my comrades every departure was bringing a rebirth, rebirth to oneself. In her new box with a new color. It was an awakening to a story worth reading and never ending. Because when the meanings disappeared, leaving was just plain leaving. Leaving was to create an action instead of thousands of thoughts
AŞK OYUNU (GAME OF LOVE)
Gerçekliklerini zaman aşımına uğratan, kendi içlerine düşüşleriydi aşk.. Ruleti olasılıklara bölen projekte zihinleri, yaklaştıkça bölünen kişilikleri.. Derinlere atılan görünmez kovelent bağları.. Hiç kesişemeyen paralel evrenlerinden aynaya bakarmış gibi hipnotize ruhları.. Kazanımsız oyunun kurbanları.. Their timeout from the reality, their fall into each other was love. Their projected minds dividing the roulette in to two, their personalities splitting as getting closer. Their covalent bond thrown deep inside. Their hypnotized souls looking into a mirror that never intersected. The victims of the gainless game.
BEKLEYİŞ / WAITING
Evet, bekleme odasına yanında ne getirdiysen, sadece onu alıp gideceksin: sana ait olanı. Bu dünyaya ne getirdin? Ve dünya, kesinlikle bir bekleme salonudur. Bekleyiş, saniyeler, dakikalar, saatler, günler olmayabilir, yıllarca sürebilir; ama yedi saat ya da yetmiş yıl beklemen neyi değiştirir?
BİR DÜŞ İÇİNDE BİR DÜŞ (DREAM WITHIN A DREAM)
Tüm bu kaos.. Gerçeklerden her kaçtığında kendi labirentine bağımlıdır düşçü. İzoledir dünyası fanusunda.. Yıldızlardan ışık çalıp, hayal satar karanlıklara.. All this chaos.. Every time she escapes from the reality, the dreamer is bound to her labyrinth. Her world, isolated in her glass globe. She steals the light of the stars only to sell them to the darkness.
TUTULMA / EXCLIPT
İşte bende böyleyim.. Denizler gibi, Kimi zaman dingin, kimi zaman dalgalı.. içimde mavinin her tonu var dedi ve dişi aynasına baktı eril.. Göz harelerinde aynı ama ayrı geçmişlerine uzandılar, Benzerlikleri ile sarsıldı iki kayıp ruh.. Parçalarını birleştirecek dokunuşları bir ruhta barınabilmek içindi.. Paslanmış sarkaçları ağır geldi, yenik düştü zamana.. Gökler gibi kara olmaktansa, karlar kadar ak olmak dedi dişi.. Ruhlarını ayırdılar, bildikleri yıllara ve yollara tutuldular.. You see I am like this. Like seas, sometimes calm, sometimes wavy, I have every shade of blue inside me he said and the man looked at her womanly mirror. In their eyes they reached out to their separate pasts. Lost souls were shaken by their similarities.Their unifying touches were to be able to inhabit in one soul. Their rusted pendulums became heavy, defeated to time. Better be as white as snow than be as black as the skies said the woman. Separated their souls, went down their own familiar years and roads.
ÇIKIŞ / EXIT
Çizdiğim çemberi kıracağım bir gün olmalı.. Bekleyişleri aydınlıklara kavuşturmalı.. Döngüleri geri bıraktıracak küçük bir çatlakla başlamalı yollar.. Şifacısını bulur gibi, yeniden kendine bağışlanmak.. doğmak.. I will brake out of the loop I have drawn, one day it must be. Unite the awaiting with the light. The paths must start with a little crack that will cease the cycles.. As if finding the healer, spared to myself again.. Reborn..
Çünkü önce kalem ve kağıt vardı...