Melis Arslan
Kategori
Hakkında
Website
https://melisarslan.art- Eserler
Karatay girl in my palm
Bu eser, avuç içinin tarihsel, simgesel ve ruhsal anlamlarını Anadolu’nun kadim izleriyle buluşturur. Selçuklu çini geleneğinden ilhamla yaratılan “Karatay Kızı” figürü, sanatçının el motifleriyle birleşerek izleyiciyle doğrudan bedensel bir temas kurar. Kadının gözleri, bu kez seramikte değil, tenin uzantısı olan elde, enerjinin merkezinde belirir. Avuç içi; sadece bir beden parçası değil, aynı zamanda kader çizgilerinin, sezgilerin ve yaratımın taşıyıcısıdır. Bu eserde Karatay Kızı’nın gözleri, izleyicinin gözüne değil, onun içine bakar. Organze kumaşın geçirgenliği, keçe yüzeyin sıcaklığı ve akrilik detayların keskinliği; geçmişle bugünü, gelenekselle çağdaşı, bedenle enerjiyi buluşturan katmanlı bir yüzey oluşturur. Parmaklara yerleştirilen simgeler ise bir tür ezoterik alfabe gibidir – her biri kadim bilgilerin sessiz taşıyıcısı. Bu eser, dişil sezginin ve kültürel hafızanın bir avuç içiyle nasıl taşınabileceğini sorgular ve izleyiciyi kendi bedeninde saklı sembollerle yüzleştirir.
Fabric of tile
Organze, pamuklu kumaş ve dikişle üretilmiş tekstil eser / 2023 “Çini, kumaşa dönüştü; yüz yılların hafızası, dokuma dokuma anlatıldı.” Bu eser, Selçuklu çini sanatının görsel hafızası olan “Karatay Kızı” motifini kumaşın hafızasında yeniden var eder. Her bir dikiş, geçmişin bilgeliğini bugünün sezgisiyle birleştirirken; organze tüllerle örtülen yüz, kadim sırların zarif bir örtüsüdür. Karatay Medresesi’nin çini yıldızlarının ruhunu taşıyan bu yüz, artık bir karonun değil, bir tekstilin ortasındadır. Zemin değil, beden olmuş; duvar değil, ten olmuştur. Nakış gibi işlenen her motif, kadının tarih boyunca taşıdığı yükleri ve hayalleri temsil eder. Yüz, tanıdıktır ama evrenseldir. Tüm kadınları, tüm çağları, tüm sessizlikleri ve direnişleri anlatır. Dışa taşmayan, ama her katmanda yankılanan bir hikâyedir bu. Kumaşın geçirgenliği, zamanın da geçirgenliğine işaret eder. Çünkü hafıza, daima katman katmandır — tıpkı bir çini sırının altında yatan renkler gibi. Fabric of Tile, sadece bir yüz değil; aynı zamanda bir dönüştürme eylemidir. Geleneksel bir formu, bugünün tekstil diliyle anlatmak ve onu beden gibi yaşayan bir yüzeye dönüştürmektir. Kumaşla çiniyi; kadimle çağdaşı; kadını çerçevenin dışına taşıyan bir sanat eylemidir.
Karatay Sister One Eye
Sometimes sisterhood means looking at the world from the same perspective. The feeling of confidence it gave me as we progressed together was described as one eye
Anatolian Snake Goddess
“Şahmeran – Dijital Seramik Yorum”, kadim Mezopotamya ve Anadolu mitolojisinden ilhamla üretilmiş dijital bir sanat eseridir. Yarı kadın, yarı yılan olan bu figür; bilgeliğin, şefkatin ve gizli bilgilerin koruyucusu olarak nesiller boyunca özellikle kadınlar arasında aktarılmış bir efsanedir. Eserin ortasında yer alan figür, spiral kuyruk yapısıyla sonsuzluğu simgelerken; baş kısmında yer alan sakin yüz ifadesi, içsel bilgeliğe ve sezgiye açılan bir kapıyı temsil eder. Figürün baş kısmından çıkan dallar ejderha ya da yılan başları olarak da okunabilir; bu çoklu temsil, doğanın çift yönlü gücüne yani hem zehre hem şifaya işaret eder. Zemin olarak kullanılan sekizgen yıldız formu, Selçuklu estetiğinden izler taşıyarak figürü bir tür “koruyucu kalkan” içine alır. Toprak tonları, figürün yere bağlılığını ve doğa ile olan bağını vurgular.
Rumi’den İlhamla: Ses & Sır
“Sır ve Ses Arasında”, Mevlânâ Celaleddin Rumi’nin felsefesiyle beslenen, dijital olarak tasarlanmış bir çağdaş sanat eseridir. Sekizgen yıldız formu, Selçuklu çini sanatına göndermede bulunan evrensel bir simgedir: denge, bütünlük ve kutsal merkez. Bu formun içine yerleştirilen bej ve turkuaz tonlardaki geometrik desenler, zihnin karmaşasını ve kalbin yolunu temsil eder. Desenin bir ucunda yer alan kadın yüzü ise, bu yolculuğun öznesi: sorgulayan, hisseden, arayan insanı sembolize eder. Eserin etrafında dolanan Rumi alıntısı şu mesajı taşır: “My mystery is not far from my cry, but there is no that light in the favorite, in the ear.” Bu söz, içsel sırların duyulamayacak kadar derin olduğunu; gerçeğin sesinin ancak hakikatle temas edenin kulağında yankılandığını anlatır. Sanatçı bu eserinde hem geleneksel Anadolu sanatının görsel dilini hem de tasavvufi felsefenin zamansız anlamlarını çağdaş bir yorumla bir araya getiriyor. Eser, sadece estetik değil; aynı zamanda meditatif ve düşünsel bir alan yaratmayı amaçlıyor.
Rumi ve karatay sister
“Sır ve Ses Arasında”, Mevlânâ Celaleddin Rumi’nin felsefesiyle beslenen, dijital olarak tasarlanmış bir çağdaş sanat eseridir. Sekizgen yıldız formu, Selçuklu çini sanatına göndermede bulunan evrensel bir simgedir: denge, bütünlük ve kutsal merkez. Bu formun içine yerleştirilen bej ve turkuaz tonlardaki geometrik desenler, zihnin karmaşasını ve kalbin yolunu temsil eder. Desenin bir ucunda yer alan kadın yüzü ise, bu yolculuğun öznesi: sorgulayan, hisseden, arayan insanı sembolize eder. Eserin etrafında dolanan Rumi alıntısı şu mesajı taşır: “My mystery is not far from my cry, but there is no that light in the favorite, in the ear.” Bu söz, içsel sırların duyulamayacak kadar derin olduğunu; gerçeğin sesinin ancak hakikatle temas edenin kulağında yankılandığını anlatır. Sanatçı bu eserinde hem geleneksel Anadolu sanatının görsel dilini hem de tasavvufi felsefenin zamansız anlamlarını çağdaş bir yorumla bir araya getiriyor. Eser, sadece estetik değil; aynı zamanda meditatif ve düşünsel bir alan yaratmayı amaçlıyor.
Rumi ve karatay tek
“Sır ve Ses Arasında”, Mevlânâ Celaleddin Rumi’nin felsefesiyle beslenen, dijital olarak tasarlanmış bir çağdaş sanat eseridir. Sekizgen yıldız formu, Selçuklu çini sanatına göndermede bulunan evrensel bir simgedir: denge, bütünlük ve kutsal merkez. Bu formun içine yerleştirilen bej ve turkuaz tonlardaki geometrik desenler, zihnin karmaşasını ve kalbin yolunu temsil eder. Desenin bir ucunda yer alan kadın yüzü ise, bu yolculuğun öznesi: sorgulayan, hisseden, arayan insanı sembolize eder. Eserin etrafında dolanan Rumi alıntısı şu mesajı taşır: “My mystery is not far from my cry, but there is no that light in the favorite, in the ear.” Bu söz, içsel sırların duyulamayacak kadar derin olduğunu; gerçeğin sesinin ancak hakikatle temas edenin kulağında yankılandığını anlatır. Sanatçı bu eserinde hem geleneksel Anadolu sanatının görsel dilini hem de tasavvufi felsefenin zamansız anlamlarını çağdaş bir yorumla bir araya getiriyor. Eser, sadece estetik değil; aynı zamanda meditatif ve düşünsel bir alan yaratmayı amaçlıyor.
Selçuk atı
“Selçuklu Atı – Dijital Karo İllüstrasyonu”, Orta Çağ Anadolu’sunun çini sanatından ilhamla hazırlanmış özgün bir dijital tasarımdır. Sekiz köşeli yıldız formu, Selçuklu estetiğinde kozmik düzeni, dengeyi ve ruh-beden uyumunu temsil eder. Bu formun merkezine yerleştirilen at figürü, özgürlüğün, sezgisel gücün ve hareketin sembolüdür. Desenin çerçevesinde yer alan stilize bitkisel motifler, doğanın içsel düzenini ve insanla hayvanın uyumunu yansıtırken; desenin rengi ve çizgi dili Selçuklu minai tekniğini anımsatan sade ama derinlikli bir atmosfer oluşturur. Bu eser, hem Anadolu sanat tarihine saygı duruşu hem de çağdaş gözle yeniden inşa edilmiş bir kültürel motif olarak konumlanır. Dijital illüstrasyon formatıyla modern dekorasyona kolaylıkla entegre olurken, anlam katmanlarıyla içeriği zenginleştirir.
Karatay kızı yıldızlı
Bu eser, Anadolu’nun köklü sanat mirasından beslenen kadın imgesini evrenin merkezine yerleştiriyor. Sekizgen yıldız formu, kadim kültürlerde dengeyi, korumayı ve ilahi düzeni simgelerken; yıldızın tam ortasında yükselen kadın yüzü, hayatın özünü, doğurganlığı ve bilgeliği temsil ediyor. Gözler, geçmiş ile gelecek arasında sessiz bir köprü gibi… Yüzün etrafındaki dairesel motifler, güneşi ve sonsuzluğu anımsatıyor. Bu yapı, bir yandan Selçuklu sanatının geometrik sadeliğini korurken, diğer yandan izleyiciye ruhsal bir odak noktası sunuyor. Her bakıldığında farklı bir duygu uyandıran bu figür, bazen bir anne, bazen bir bilge, bazen de evrenin özünü taşıyan bir arşetip olarak okunabilir.
Karatay Girl – Me Other Than Me
“Me Other Than Me”, sanatçının Karatay figürü üzerinden yarattığı en güçlü kişisel anlatılardan biridir. 45x50 cm ölçülerindeki bu suluboya ve mürekkep çalışması, benlik, çoğulluk, özdeşlik krizi ve kişisel bütünlük kavramlarını mistik ve görsel bir dile döker. Eserin ortasında yalnızca gövdesi görünen sade bir figür yer alır. Bu figürün yukarı ve aşağı yönlerinde çoğaltılmış yüzler, hem zihnin düşüncelerle dolu katmanlarını hem de geçmiş benlikleri temsil eder. Alt kısımda alev ve dumanın içinden çıkan yüzler, bastırılmış duyguları ve içsel kaosu simgelerken; üst kısımda bulutlar ve akışkan formlar içinde yüzleşen benlikler, ruhsal açılımı ve ilahi hafızayı çağrıştırır. Figür, ne tamamen karanlığa ait, ne de bütünüyle gökyüzüne. Bu arada duruş, “ben kimim?” sorusunu sessizce sormaktadır. “Me Other Than Me”, kendilik bilincinin dışa taşmış bir görsel kaydı gibidir.
Karatay yüzün sesi
“The Voice of All Faces”, sanatçının Karatay Kızı arketipini merkeze alarak oluşturduğu metaforik bir bilinç haritasıdır. Eserin merkezinde yer alan büyük figür, altın varakla vurgulanmış güçlü bir kadın yüzüdür. Bu yüz, etrafındaki yüzlerle kıyaslandığında hem maddesel hem de sembolik olarak daha parlak, daha belirgindir – çünkü bu yüz tekil olanın çoğul içindeki yankısını temsil eder. Figürün başından yukarıya doğru yayılan renkli geometrik örüntüler, hem zihinsel düşünce akışını hem de bir taçlanma metaforunu çağrıştırır. Aşağı doğru uzanan parça ise, bedensel bağlantı ve enerjinin kökenini simgeler. Figürün çevresinde sayısız çizimle tekrar eden yüzler, aynı karakterin farklı ruh halleri, iç sesleri ve toplumsal yansımaları olarak okunabilir. Bazıları gözyaşı dökmekte, bazıları ifadesiz – bu, insanın iç dünyasındaki çeşitliliği ve kalabalığı temsil eder. Sanatçının bu çalışmasında yüzler sadece bireysel duyguları değil, kolektif bir kadın hafızasını, sessizliği ve duygunun görsel dilini taşıyan evrensel ifadeleri dile getirir.
Ten of wands
Asalar Onlusu’nun yeni yorumu… Bir yükün, bir armağana dönüşme anı. Her katman, her yüz bir hikâye anlatıyor.
Six of wands
Asalar Altılısı – Suluboya, Akrilik ve Altın Varak ile Özgün Bir Sanat Eseri “Asalar Altılısı”, Melis Arslan’ın suluboya, akrilik ve altın varak tekniklerini bir araya getirerek yarattığı özgün bir çağdaş sanat eseridir. 70x100 cm ölçülerindeki eser, dış çerçevesiyle birlikte 85x115 cm’lik etkileyici bir boyuta sahiptir. Bu eser, bireysel iradenin, uyumun ve kolektif enerjinin birleşimini simgeler. Asalar figürü, tarih boyunca bilgelik, cesaret ve hareketin sembolü olmuştur. Melis Arslan, bu kadim arketipi modern bir yorumla ele alarak izleyiciyi, kendi içsel gücünü keşfetmeye davet ediyor. Suluboya tekniğiyle hayat bulan akışkan formlar, eserin ruhuna özgürlük ve duygusal bir derinlik kazandırırken, akrilik boyanın katmanlı yapısı güçlü bir duruş sergiliyor. Eserde kullanılan altın varak detaylar, zamanın ötesinden gelen bir ışığı ve kutsal enerjiyi temsil ediyor.
Naif
Bu figür, ilk bakışta saf ve masum bir bakışla izleyiciyi selamlar gibi görünse de, altında çok daha derin bir arşetipsel yük barındırır. Kullanılan malzemenin yarı saydam ve kırışık yüzeyi, zamanla sararmış antik papirüsler gibi bilgi taşır. Figür, hem narin hem bilge; hem çocuk hem tanrıça; hem sessiz hem gözetleyen… Baş kısmında yıldız gibi açılan çok yönlü çıkıntılar, güneş tacı, bilgi ışığı, ya da duyusal antenler olarak yorumlanabilir. Yüz ifadesindeki basitlik, çocukça çizilmiş bir ifade gibi dursa da, asıl gücünü sadeliğinden alır. Gözlerdeki duruluk ve ağız çizgisinin düzlüğü, hem konuşamayan ama her şeyi hisseden bir varlık izlenimi verir. Heykelin formu dikeydir, ancak baş kısmı hafifçe yana eğilmiş — bu, merak, kırılganlık, ya da empatiyle eğilmek gibi okunabilir. Bedenin kıvrımı ise bir ağacın büyüyüşünü ya da doğanın içsel akışını temsil eder.
Karatay’s Mind – Four Side
Karatay’s Mind – Four Side”, tek bir zihnin içinde binlerce farklı sesin, yönün ve yüzün dolaştığı bir evreni temsil eder. Bu dört yönlü terakota çalışma, yalnızca bir kafa değil; bir zihin topografyası, bir bilinç mimarisidir. Her yüz, tekil bir ifadeyi değil; bastırılmış bir düşünceyi, dışa vurulamamış bir hissi, ya da toplumsal maskeleri temsil eder. Kimi zaman gülmeyen, kimi zaman konuşamayan, kimi zaman sadece bakan bu figürler, bir kişinin tüm iç dünyasını dışsallaştırır. Hepsi bir arada, hepsi tek bedende. Ama hangisi “ben”? Bu eserde dört yön aynı anda devrededir: • Yeraltı düşünceleri: Bastırılan, söylenemeyen • Yeryüzü yüzeyindeki düşünceler: Görünen ama anlaşılmayan • Doğudan gelenler: Gelenek, geçmiş • Batıdan esenler: Gelecek, değişim ⸻ 💬 Sanatçının Notu: “Thousands of thoughts in one mind, all of us and our contradictions that we never show to anyone; things we can’t tell anyone, things under the ground and things above the ground, thoughts in the east, things coming from the west. What are we and who are we, who should we be? Which one is us?”
Karatay gir her in the country
“Görülmek ve Bilinmek”, terakota üzerine el işçiliğiyle uygulanmış kabartma desenler, minimal figüratif yüz ve altın detaylı rumi kubbe motifiyle zenginleştirilmiş bir sanat eseridir. 35x50 cm ölçülerinde çerçeveli olarak sunulan bu çalışma, Selçuklu desen estetiğini çağdaş bir kadın anlatısıyla birleştirir. Arka zemindeki yüzler ve göz desenleri, sembolik olarak toplumun kadına yönelik çoklu bakışını işlerken, ön plandaki figür bunun ötesine geçen içsel bir özün ifadesidir.
Selçuk Tavşanı (Seljuk Bunny Tile)
“Selçuk Tavşanı – Mürekkep ile Zamanın Ötesine Yolculuk” Bu eser, 13. yüzyıl Anadolu’sunun zarif ve simgesel dünyasına bir kapı aralıyor. El mürekkebiyle titizlikle çizilmiş bu kompozisyon, Selçuklu çini desenleriyle bezenmiş bir karenin ortasında, tüm saflığı ve bilinciyle oturan tavşan figürünü merkeze alıyor. Selçuk sanatında nadir olarak karşımıza çıkan tavşan, burada yalnızca bir hayvan değil; doğanın bilgeliği, masumiyetin gücü ve dikkatli bir gözlemciliğin sembolüdür. Tavşanın etrafını çevreleyen mavi ve koyu toprak tonlarındaki desenler, klasik Selçuklu geometrisinin ritmini taşırken, izleyiciye geçmişin ruhunu bugünün estetiğiyle sunar. 25x25 cm boyutundaki bu eser, çerçeveli formuyla hem çağdaş hem tarihsel bir iç mekân objesi olarak konumlanır. El çizimi olması sayesinde her bir detayda sanatçının dokunuşu ve ruhu hissedilir.

Çünkü önce kalem ve kağıt vardı...