Erman COBANOGLU
Kategori
Hakkında
Sosyal Medya
Website
www.art-erman.com- Eserler
podyum
ol-anı, kabul... küratöryel açıklama : Podyum, sadece bir figürün resmedildiği bir tablo değil; aynı zamanda insan olma deneyiminin sahnelendiği bir bilinç alanıdır. Çobanoğlu burada izleyiciyi hem sahneye davet eder, hem de kafesin içine yerleştirir: İzleyen mi yoksa izlenen mi olduğunuzu eserin içinde belirlemek mümkün değildir. Eserdeki semboller mitolojik, dini, toplumsal, biyolojik ve psikolojik katmanlarda dolaşır. Bu çoklu katmanlar, izleyiciye tek bir anlatı değil, bir anlam ağı sunar. “Podyum” bu bağlamda bir geçit alanıdır. Doğum ile bilgi arasında kurulan bu podyumda, figür insanlık tarihinin tüm anlam yüklerini taşır. Spiral elma, zamanın kıvrımlı yapısını; Simurg’un ayağı, hakikate varan yolu; sütun ise kültürle yoğrulmuş bedeni simgeler. Sanatçının yaklaşımı, figürü bireysel bir yaratık değil, kolektif insanlığın alegorik bir bedeni olarak konumlandırır. Ve bu beden, dürtüyle bilgi arasında sıkışmış bir yolcudur. Bu eser, izleyiciyi bilgiyle doğmuş ama hatırlamayı unutan bir varlık olarak kendi içsel podyumuna çıkmaya çağırır. Çünkü burası ne başlangıçtır ne de son: burası araftır, burası podyumdur.
kam
O'na yol... küratöryel açıklama : İzleyiciye sunduğu ilk anda bile derin bir ritüelin parçası hissini uyandıran “Kam”, sanatçı Erman Çobanoğlu’nun insan ile doğa arasındaki kadim bağı hatırlatan güçlü bir çağrısıdır. Çalışmanın merkezinde yer alan kam figürü; elinde davulu, atı ve yükselen duruşuyla yalnızca bir şaman değil, evrensel bir rehber, doğayla iletişime geçen bir bilge olarak karşımıza çıkar. Kam’ın altında yer alan at figürü, Orta Asya kültürlerinin ruhani taşıyıcısıdır. Atın üzerine yerleştirilmiş yıldız desenleri, sanatçının ifadesiyle "geldiğimiz takım yıldızını" simgeler ve insanın kozmik kökenine işaret eder. Bu yatay düzlemde sunulan takım yıldızları, zamanın doğrusal değil, döngüsel olarak algılandığı kadim anlayışlara da bir gönderme yapar. Kam’ın elinde tuttuğu davulun üzerinde Göktürk alfabesiyle yazılmış “doğa” kelimesi, yalnızca kültürel bir simge değil; aynı zamanda eserin temel mesajıdır: doğayla bağ kurmak, onu dinlemek, onunla bütünleşmek. Kompozisyonun sağ yanında yer alan beyaz el izi sanatçının kendi eli izi olup, bu bütünsel anlatıya kişisel bir iz bırakır. Bu iz, mağara resimlerinden bu yana insanın “ben buradaydım” deyişinin çağdaş bir yankısıdır. Eserin tamamını çevreleyen dairesel form, hem kozmik bir çemberi hem de ritüelin kapalı ve korunaklı alanını simgeler. Bu daire içindeki geometrik bağlantılar ve işaretler, evrenin düzenini, yönleri ve enerjisel akışı temsil eder. Böylece “Kam”, yalnızca görsel bir anlatı değil; aynı zamanda bir kozmogram, bir bilinç haritası olarak da okunabilir. Zaman, doğa, insan ve evren arasındaki bu çok katmanlı ilişki, Erman Çobanoğlu’nun kendine özgü plastik dili ve semboller dünyasıyla yeniden kurgulanıyor. “Kam”, geçmişin bilgeliğini bugüne taşıyan; çağdaş bir şamanın, yani sanatçının, izleyiciye bıraktığı bir çağrıdır: Doğaya dön, dinle, hatırla.
filika
küpeşte yırtıkların, kaptan-ı hülya savaşların, aksindeki kırmızın, senin filikan.. 'kırmızı çizgilerin ötesi II'
fil hafızası
hafızandaki beşer değil, özündeki sendir O, ayracı kanlılardan ari, yeter ki hatırla.. 'kırmızı çizgilerin ötesi I'
insaniler serisi "xy"
eskide kaldı o masum(n)iyetler, duvarlarda kaldı o abdal insaniler.
insaniler serisi "xx"
eskide kaldı o masum(n)iyetler, duvarlarda kaldı o abdal insaniler.
Sunak
"Tanrı" "insan"ı yarattı, insanlar tanrıları.. Hürmetleri çoktu birbirlerine.. Zamanla düşünenler oldu aralarından. "kafir" dedi tanrıları "insan"lara. Yarattıkları tanrıları kızdı insanlara. Dilenmek için sunak hazırladılar tanrılarının emriyle Tanrı'ya. "insan" seçtiler aralarından kurban vermek için tanrılarının emriyle Tanrı'ya.. "İnsan" durdu ve baktı arkasında bıraktığı "boş"luğa... İnsanlığı uzanırken hazırladığı "sunak"tan yatağına.. küratöryel açıklama : Erman Çobanoğlu’nun “Sunak” adlı çalışması, simgesel yoğunluğu yüksek bir düşünsel yerleştirme olarak karşımıza çıkıyor. Eser, bedenin parçalı ve hibrit yapısıyla hem doğaya hem de ruhani varoluşa göndermede bulunan bir "ara form" olarak şekillenmiştir. Bu ara form, kutsallık atfedilen bir sunak figürü üzerinden insanın varoluşsal, inançsal ve bilgiyle olan ilişkisini sorgular. Sırtında bir elma, altında ise keskin geometrik bir elmas formu taşıyan figür, mitolojik ve kültürel anlam yükleriyle bezenmiştir. Elma, hem bilginin hem de günahın sembolü olarak taşıdığı çift anlamlılıkla öne çıkarken, elmas figürü dünyevi değerlerin altını çizer. Kuyruk kısmı ise bir yılana dönüşür; fakat yılanın dili düşmüştür. Bu detay, sanatçının ifadesiyle, “sunakta bilgiye yer yoktur” cümlesinin somut karşılığıdır. Bilgi ölmüş, düşmüş ve ötekileştirilmiştir. Bu yorum, modern çağda dogmaların bilgiye üstün geldiği toplumsal yapıya yönelik eleştirel bir duruş sergiler. Kompozisyonun sol tarafında yer alan üçgen figürün içindeki balon, inanç sistemlerine yönelik doğrudan bir eleştiri sunar. İçerisi boş olan bu balon, inançların yüzeysel ve içeriği sorgulanmamış doğasına dair bir metafor olarak düşünülmüştür. Sanatçı burada kutsal yapılarla inançların özündeki boşluğu yüzleştirir. Çalışmadaki canlı renkler ve keskin konturlar, figürün parçalı anatomisini vurgularken, aynı zamanda post-kübist bir estetik önerisiyle de ilişkilendirilebilir. Bu parçalılık, hem kimliğin hem de kutsal olanın dağınık ve yeniden kurgulanabilir doğasını imler. Çobanoğlu, bu yapı üzerinden varoluşun biçimsel değil, düşünsel bir temsiline ulaşmayı hedeflemektedir. "Sunak", geleneksel kutsallık imgelerini çağdaş bir eleştirel dille yeniden üretirken, izleyiciyi düşünsel bir yüzleşmeye davet eder: Bilginin değersizleştirildiği, inançların içinin boşaltıldığı bir dünyada, sunulan nedir?
Martı
"mum olmuştu balıkçı, kıyı martıya kalmıştı, kırbacı mahkuma yazmışlardı, oradan geçerken anladı" küratöryel açıklama : Erman Çobanoğlu’nun "Martı" adlı eseri, yaratılış miti ve insanın o anki duruşunu temsil eden zengin ve çok katmanlı bir anlatı sunar. Kompozisyonun merkezinde yer alan stilize martı figürü, sadece doğayı değil, yaratılışın sembollerini de içinde barındırır. Martının bedenini süsleyen 6 balık, kutsal metinlerde yer alan "6 günde yaratılan dünya" mitine güçlü bir göndermedir. Bu detay, yaratılış sürecinin kutsallığını ve tamamlanışını simgeler. Balıklar, suyun yaşam kaynağı olması ve kutsal metinlerdeki önemiyle, yaratılışın temel unsurlarını temsil eder. Martının başındaki balıkta yer alan 7 yeşil nokta, kutsal metinlerde geçen 7 vadinin simgesel ifadesidir. Bu, eserin mistik ve metafizik boyutunu artırarak izleyiciyi daha derin bir düşünceye davet eder. Başın üzerindeki yenmiş elma, bilgelik ve bilgiye ulaşmanın simgesidir. Aynı zamanda yaratılış sürecindeki seçimin ve farkındalığın önemine işaret eder. Elmanın yanında yer alan 6 adet elmas, yaratılış günlerinin sayısını yeniden vurgulayarak kompozisyonun bütünlüğünü sağlar. Özellikle dikkat çekici olan, yılanın diliyle ilgili detaydır. Yılan dili martının ağzında konumlanmış, ancak yılanda dil yoktur; bu, yılanın o anda tarafsız olduğunu ve bilgiye ulaşmanın ya da bilgelik kazanmanın insanın kendi iradesine bağlı olduğunu simgeler. Yılan burada “seçilim” değil, “doğanın bir parçası olarak doğuş” anlamını taşır. Arka plandaki tuğla duvar, yaratılışın mekânsal ve sınırlandırıcı yönlerini, insanın dünyadaki varoluşunun sınırlılıklarını betimler. Zemindeki mavi tonlar ise yaşamın ve sonsuzluğun akışını temsil eder. Erman Çobanoğlu’nun bu eseri, yaratılışın kutsallığı, insanın özgür iradesi, bilgelik arayışı ve doğa ile insanın derin bağını, semboller aracılığıyla sorgulayan ve çağrıştıran etkileyici bir sanat anlatısıdır.
Elma Sineği
"Aden bahçesinde uyuyorduk ne güzel, sonra bir ses, zzzzzzzz, herkes uyandı, bir 'O' uyan(a)madı." küratöryel açıklama: Erman Çobanoğlu’nun “Elma Sineği” adlı çalışması, düşsel bir formun içinde felsefi, bilişsel ve varoluşsal bir anlatı inşa eder. Sanatçı, bu eserde Aden bahçesi metaforu üzerinden insanın bilgiyle, görsellikle ve gerçeklikle olan karmaşık ilişkisini sorgular. Kompozisyonun merkezinde yer alan figür, başında mum gibi eriyen bir elma taşır. Bu elma, bilginin zamana yayılması ve sindirilmesi gerektiğine dair güçlü bir alegoridir. Ateşin ve mumun birlikte var olması, bilginin sadece aydınlatıcı değil, aynı zamanda tüketici ve dönüştürücü yanını da vurgular. Bu bağlamda elma, hem yasak bilginin hem de zamanın içinde şekillenen farkındalığın sembolüne dönüşür. Göğsünde yer alan ve ters yanan bir alev, izleyiciyi optik bir gerçekliğe davet eder: Gözümüzde görüntüler ters oluşur ve beyin onları düzeltir. Bu bilimsel gerçeklik, sanatçının çalışmasında simgesel bir derinlik kazanır. Aden bahçesinde “her şey olduğu gibidir”; ancak insanın algısı, gördüğünü tersleştirir, bozuma uğratır. Bu alev, iç dünyadaki hakikatin dış dünyaya nasıl yansıdığını değil, nasıl çarpıtıldığını anlatır. Figürün boynuna dolanmış olan yılan, mitolojik çağrışımlar taşımanın ötesinde burada bilginin kendisi olarak resmedilir. Saldırgan değil, rehberdir. Dili dışarıda olan yılan, bilginin aktif ve uyarıcı niteliğini temsil eder; uyuyanları uyandırmaya çalışan bir "elma sineği" gibi. Gözlerindeki sinek gözleri, görüşün çoğulluğuna ve insanın algı katmanlarına referans verir. Bu gözler, sadece dışsal dünyayı değil, içsel karmaşayı da çoklu perspektiflerle izler. Figürün bedenine yayılan girift çizgiler, bireyin yaşam yolculuğunu ve içsel devinimini sembolize eder. Her çizgi bir yön, her kıvrım bir olasılıktır. “Elma Sineği”, izleyiciyi rahatsız edici bir farkındalık alanına davet eder. Görmenin, bilmenin ve uyanmanın hem kutsal hem de sancılı süreçler olduğunu hatırlatır. Çobanoğlu’nun yaratıcı vizyonu, bu çalışmada sadece görsel değil; bilişsel ve sezgisel bir alana da hitap eder.

Çünkü önce kalem ve kağıt vardı...