Kandinsky’de Renklerin Anlamları Üzerine
Renklerin size, diğer insanlarla aynı hisleri verip vermediğini hiç merak ettiniz mi? Bir renge ilişkin duyumunuz benzersiz mi yoksa herkesle aşağı yukarı aynı mı?
Bilim insanları farklı renkler için dalga boylarını, retinadaki çeşitli hücrelerin hareketlerini ve beyindeki sinirsel tepkileri ölçüp karşılaştırabiliyor. Ancak renklere ilişkin öznel duyumlarımızın aynı olup olmadığına dair hala bir bilgimiz yok.
Resimdeki soyutlama hareketinin tamamı, sanatçıların, renklerin evrensel anlamlarına olan inancına bağlı gibi görünüyor. Soyut resmin duayeni olarak görülen Wassily Kandinsky, ‘’Sanatta Ruhsallık Üzerine’’ adlı kitabının büyük bir bölümünü bu anlamların analizine ayırarak onlara ‘’ruhsal titreşimler’’ diyor ve devam ediyor:
‘’Gözün birçok rengin bulunduğu bir palet üzerinde gezinmesine izin vermek ikili bir sonuç doğurur. İlk etapta kişi tamamen fiziksel bir izlenim, çeşitli ve güzel renklerden duyulan zevk ve tatmin duygusuna varır. Ancak bu fiziksel hisler kısa sürelidir. Bunlar yalnızca yüzeyseldir ve kalıcı bir etki bırakmaz çünkü ruh etkilenmez. Renklere bakmanın ikinci sonucu, onların ruhsal etkileridir. Renkler kendilerine karşılık gelen ruhsal bir titreşim üretirler ve temel fiziksel izlenim yalnızca bu ruhsal titreşime doğru bir adımdır.’’
Ruh odaklı renk teorisinin özünde birbiriyle ilişkili iki karşıtlık vardır: sıcak-soğuk ve aydınlık-karanlık. Kandinsky, onlarca yıl önce renk terimleri üzerine diller arası araştırmalar yaptı. Farklı dillerin, farklı temel terim sistemleri vardır ancak sıcak/aydınlık ve soğuk/karanlık arasındaki karşıtlık her yerde mevcut olan tek karşıtlıktır. Bunun nedeni, muhtemelen, gece ile gündüz arasındaki zıtlığı ifade etmesinden kaynaklanmaktadır.
Kandinsky’e göre sarı ve mavi, sırasıyla sıcak ve soğuk kavramlarının temel karşılıklarıdır. Her renk teorisyeni mavinin en ‘’serin’’ renk olduğu konusunda hemfikirdir, ancak sarı, daha ender bir seçimdir. Kandinsky’nin sezgisi öncelikle sıcaklık ve ışık arasındaki doğal bağlantıya dayanıyor: sarı, doğası gereği en açık ve beyaza en yakın renktir. Koyu sarı, olamaz.
Sanatçı, hareket açısından sarı ve mavi arasında iki temel duyusal ayrım formüle ediyor:
- Sarı, resim düzleminden dışarıya doğru, izleyiciye doğru hareket eder. Mavi ise izleyiciden uzaklaşır.
- Sarı, kendi dışına doğru hareket ederken, sarı renkli alan izleyiciye genişliyor gibi görünür. Mavi, kendi içinde eşmerkezli olarak hareket eder.
Kandinsky sarıyı insan enerjisi ile ilişkilendirir:
‘’ Sarının ilk hareketi olan seyirciye yaklaşma hareketi (ki bu, sarının yoğunlaşmasıyla arttırılabilir) ve ayrıca ikinci hareket olan sınırların aşırı yayılması, insanın enerjisiyle paraleldir. ‘’
Sarı, dünyevi bir renktir ve bu nedenle hiçbir zaman derin bir manevi anlam taşıyamaz. Bu, mavinin ayrıcalığıdır:
‘’ Derin anlamın gücü mavidedir ve bu anlam ilk olarak mavinin izleyiciden uzaklaşma, kendi merkezine dönme şeklindeki fiziksel hareketlerinde bulunur. Mavinin derinliğe olan eğilimi o kadar güçlüdür ki, gölgesi derin olduğunda içsel çekiciliği daha da artar. ‘’
Başka bir deyişler, sanatçının bu renk karşıtlığına ilişkin yorumu tanıdık temel ikiliklere bağlıdır: maddeye karşı ruh, dünyaya karşı cennet, insana karşı tanrı.
İnsanın hayata karşı alabileceği iki aktif duruş vardır: hayata evet diyebilir ya da hayır diyebilir. En temel anlamda bu, sarı ile mavi arasındaki karşıtlıktır: sarı evet, mavi ise hayır anlamına gelir. Kandinsky’nin sarı yerine maviyi tercih etmesi, sanatta yüzyıllardır süren hayır demenin bir habercisi olabilir belki.
Yüzyıl herkesin ‘’Hayır!’’ diye bağırmasını gerektirecek kadar zor geçti. Bazen iyimserliğin yani evet demenin, hayır demekten daha kolay olduğu fikrini bıraktı bize. Kandinsky’e gelince, çalışmalarına bakıldığında resim sanatındaki evete, teorik düşüncelerinden daha çok eğilimi olduğu görülüyor.