Geçmişten Günümüze Yiyeceklerin Sanat Yolculuğu

Sulu meyveler, sebzeler, etler, pastalar ve daha nicelerini resmeden tablolar, tarihin en erken zamanlarından beri bizimle birlikte. Bu imajlar bize yenilebilen bir objeyi gösterirken diğer yandan, kimi zaman zenginliğe kimi zamansa toplumsal bir eleştiriye işaret edebilmektedir. Bunların dışında, baktığımızda bizleri acıktıran bir tarafı da vardır. 

Kaydedilen ilk yemek resimlerinden bazıları Mısır’dan gelmekte. Hiyerogliflerde, M.Ö. 3300’e kadar uzanan Mısır piramitlerinin üzerine çizilmiş gıda ürünlerini ve ekmeği görmek mümkün. Yunanlılar ve Romalılarda da aynı resim türleriyle karşılaşıyoruz. Özellikle Romalıların resimlerinde zenginliği ve cömertliği göstermek için meyvelerle dolu cam kâseler sıklıkla resmedilirdi. Şarap Tanrısı Bacchus, ölümden sonraki yaşamın mutluluğunu simgeleyen üzümlerle özdeşleştirilirken, buğday ise tarım ve bereket tanrıçası Ceres tarafından temsil edilirdi.

Rönesans Dönemi, yemek sanatı açısından bir sonraki büyük dönemdi. Hollandalı ve Flaman ressamlar meyve ve peynir gibi yiyeceklerin resmini yaptılar. İlk kez 16. ve 17. yüzyıllarda popüler hale gelen natürmort, bugün de rağbet görmekte. O zamanlarda, bu eserleri sipariş eden zengin insanlar için resimler, çoğunlukla sınıflarını ve sosyal statülerini göstermenin bir aracıydı. Bunun yanı sıra, gıdayı araç olarak kullanan bu sanat eserleri, dolaylı olarak çürüme ve ölüme de gönderme yapardı. Hayatın geçici olduğu gerçeğinin simgesel bir ifadesiydi de diyebiliriz. 

17. ve 18. yüzyılda küresel ticaret ağları dünyaya yayıldıkça kahve ve çikolata, tablolarda da yer almaya başladı. Antoine Vollon’un Tereyağı Höyüğü adlı tablosu, tereyağını 19. yüzyıldaki haliyle gösterir. Tablo, Washington Post tarafından, yamacından gevşek bir gecelik gibi kayan bir tülbent olan ‘’yağlı kum tepeciği’’ olarak tanımlandı. 

Cezanne ise kendi tarzına göre hareket etti. Toplumun çoğunluğunun ilgi çekici olmadığına karar verdiği bir zamanda, yemek içeren ev içi natürmortlar üzerine çalıştı. Eserleri bugün de popülerliğini koruyor. 

20. yüzyıla gelindiğinde sanatçılar, gıdaları resmettikleri eserleri politik bir araç olarak kullanmaya başladı. Norman Rockwell’in İstekten Özgürlük adlı tablosu, Franklin Roosevelt’in yaptığı bir konuşma üzerine yapılan en ünlü tablolardan biridir. Bu tablo daha sonra ailenin ve barışın simgesi haline gelmiştir. 

Pop sanatçıları ticarileşmeyi ve tüketiciliği eleştirmek için yemek sanatına odaklandılar. Seri üretilen ürünleri içeren en ünlü parçalar Andy Warhol tarafından yapıldı. Benzer dönemde Wayne Thiebaud adlı başka bir sanatçı, Amerikan nostaljisini keşfetmek için Warhol’un kutuları gibi dizilmiş pastaları kullandı. Gıdalar sadece eleştiri için kullanılmadı elbette; Garcia’nın Akşam Yemeği tablosu, masada toplanmış bir aileyi gösterir. Masadaki yemeğin huzursuz görüntüsü ve annenin yüzünün etkisi, günlük yeme rutinlerimizin nasıl bir değişim içinde olduğunu vurgular. 

Foto-gerçekçi hareket olarak bilinen başka bir hareket ise, lokanta gibi yerlerde bulunan ikonik soslar dahil olmak üzere Amerika’nın özünü boyalarla belgelemiştir. 

Yazıda geçen ya da geçmeyen, konuyla ilgili tabloları merak eden olursa diye, aşağıda bir liste mevcut:

Pieter Aertsen, Pazar Sahnesi

Caravaggio, Meyve Sepeti

Van Dijck, Peynirli Natürmort

Louise Moillon, Kiraz Çilek ve Bektaşi Üzümü

Anne Vallayer-Coster, Beyaz Çorba Kasesi

Juan Sanchez Cortan, Ayva,Lahana, Kavun ve Salatalık

Pehr Hilleström, Kahvede Fal Bakan Üç Kadın

Antoine Vollon, Tereyağı Höyüğü

Paul Cezanne, Şeftaliler ve Armutlar

Norman Rockwell, İstekten Özgürlük

Archibald Motley, Barbekü

Andy Warhol, Campbell’in Çorba Konserveleri

Wayne Thiebaud, Pastalar

Antonio Lopez Garcia, Akşam Yemeği

Ralph Goings, A1 Sos

Benzer Makaleler