Biyografik Sinemanın Baş Yapıtları: Ünlü Ressamların Hayatları

ünlü ressamlar

Dünyaca ünlü insanların biyografileri her zaman dikkat çekici olmuştur. Çoğumuz, onların hikâyelerinden ilham alarak hayallerimize tutunmaya çalışırız. Neden? Cevap basit: Çünkü gerçekler! Hikâyede birtakım yanlışlar ya da saptırmalar olsa bile sonucunu cazip bulduğumuzdan, film ya da kitap seçimlerimizi biyografilerden yana kullanıyoruz. Eh, görünen o ki yapımcılar da bunun farkında. İzleyiciler zaman zaman eleştirse de ünlü insanların biyografileri çoğunluk tarafından merak ve ilgiyle izleniyor. Öyleyse gelin, ressamlarla ilgili birkaç filme bir göz atalım!

Frida

Özellikle otoportreleriyle tüm dünyada tanınan ünlü sanatçı Frida Kahlo’yu, Selma Hayek büyük bir başarıyla canlandırıyor. Film, Meksikada’ki komünist isyandan Kahlo’nun, bir diğer Meksikalı sanatçı Diego Rivera ile olan çalkantılı evliliğine kadar, sanatçının birçok yönünü izleyiciye sunuyor. Kahlo’nun çalışmalarında duygularını içtenlikle açığa vurmasını, onda büyük travma yaratan otobüs kazasının sanatını tamamen etkilemesini, ardından Meksika Komünist Partisi’ne katılmaya nasıl yöneldiğini de izliyoruz. Kahlo’nun, Rivera’nın Meksika kültüründeki üstünlüğünü tehdit etmesiyle oluşan gerilim, filmin en kalıcı mirasıdır ve feminist bakış açısının sanat tarihindeki tepe noktasıdır.

Picasso İle Yaşamak

Film, Pablo Picasso’nun yaratıcı dehasını ve üretkenliğini şematize ederken, sanatçıyı kutuplaştırıcı bir figür haline getiren kişisel yaşamının ve evliliklerinin daha az gurur verici unsurlarını öne çıkarıyor. Nazi işgali altındaki Fransa’da Picasso’nun, dünyanın yaşayan en ünlü ressamı François Gilot’la tanışmasıyla başlayan film, resimlerinden çok ressamın karakterini ve kişisel özelliklerini anlatmaya odaklanıyor. Bunu yaparken, nadir görülen politik bir tavır olan Guernica adlı tablonun önemine değiniliyor tabii ki. Peki, filmde Picasso’yu kim canlandırıyor dersiniz? Hepimizin hayranı olduğu, Anthony Hopkins!

İnci Küpeli Kız

Hollandalı sanatçı Johannes Vermeer, yaptığı tablolarda gölge ve ışığı yansıtmadaki inanılmaz yeteneği sebebiyle en saygı duyulan ustalardan biridir. Filmdeki hikâye, bazı ek unsurlarla biraz süslenmiş olsa da sanatçının ünlü tablosunun ardındaki sırrı öğrenmek ve yaratıcı sürece şahitlik etmek, dünyanın en ünlü tablolarından birinin üzerine derinlemesine düşünmek izleyiciye keyif veriyor. Filmde, İnci Küpeli Kız’ı Scarlett Johansson canlandırırken, Colin Firth, Vermeer olarak karşımıza çıkıyor.

Bay Turner

Filmde İngiltere’nin en sevilen ressamlarından biri olan J.M.W. Turner’ı, Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanan Timothy Spall canlandırıyor. Film, Turner’ın, bir sanatçı olarak varoluşsal bir acıya sürüklendiği ve fırça darbelerini gevşettiği geç dönem resimlerini gözler önüne seriyor. Spall, etrafındaki insanları kendi amaçları için kullanan merhum ressamın tüm gergin, sıkıcı havasını izleyiciye hissettiriyor.

Van Gogh: Sonsuzluğun Kapısında

Willem Dafoe, yine bir ressam olan Julian Schanel’in yönettiği, Van Gogh’un deliliğe doğru gidişini konu alan filmde başarılı performansıyla göz dolduruyor. Film, Van Gogh’un sanat tüccarı kardeşi Theo ve halüsinasyonlarının başladığı dönemdeki manzara resimlerini yaparken yaşadığı zorluklarla birlikte, en büyük eserlerini yarattığı Fransa’nın Arles kentindeki yerel halkla olan ilişkisini inceliyor. Ünlü ressamın kulağını kestiği bölüm de filme dahil. Film ne kadar sessiz ve sakin olsa da Dafoe, güçlü bir performans sergiliyor.

Pollock

Sanatçının damlama tekniğindeki gelişiminin, Lee Krasner ile olan fırtınalı evliliğinin ve milyoner sanat koleksiyoncusu Peggy Guggenheim ile olan ilişkilerinin izini süren filmin baş rolünde Ed Harris’i görüyoruz. Ünlü sanatçı, maalesef, kötü şöhretli ve alkolikti. Sanat eserleriyle o kadar yoğun bir ilişkisi vardı ki bu durum onun etrafındakilere yabancılaşmasına sebep oluyordu. Ne var ki, istikrarsız hayatı onun avangart resmin en büyük yıldızı olmasına ve Time Dergisi’nin kapağına çıkmasına engel olmadı.

Caravaggio

Derek Jarman’ın yönettiği filmde Tilda Swinton ve Sean Bean oynuyor. Caravaggio’nun hayatını parça parça anlatan film, sanatçının ölümüyle açılıyor ve bize onun hayatındaki bazı önemli olayları geriye dönüşlerle gösteriyor. Tüm zamanların en ünlü sanatçılarından birinin değişken dünyasıyla tanıştıkça, onun resimleri ve bunların ardındaki hikâyeler hayat buluyor.

Munch

Norveçli yönetmen Henrik Martin Dahlsbakken, sanatçıyı hayatının çeşitli aşamalarında canlandırmak için biri kadın olmak üzere dört farklı oyuncuyla çalışıyor. Bölümler doğrusal olmayan bir şekilde, çok sayıda konumda ve renkli ile siyah beyaz arasında geçiş yapan sahnelerle izleyiciye ulaşıyor. Bir biyografi olsa da film daha çok huzursuz bir makale gibi.

Benzer Makaleler